BÖYLE GEÇİYOR BİR EYLÜL DAHA
Eylül ayı ılıman deniz melteminin denizden karaya esmesiyle doyasıya devam ediyor güneyde. Sarı sıcaklar, yerini mavimsi turkuaz serin sıcaklara bıraktı geceleri. Sabahları okula giden çocuk sesleriyle uyanıp, kırmızı, yeşil, mavi bir vitraya dönüşmüş bir saatlik yürüyüş parkuruma çıkıyorum. Rengarenk çiçek kokuları içinde yürürken neşeli okul çocuklarına el sallıyorum bazen.
Ah o çocuklar, nasıl berbat bir dünyaya geldiklerinden habersiz güzel çocuklar... Aynı kıyafetlerin içinde, birbirlerine tıpa tıp benzeyen, eşit koşullarda nasıl da geçip gidiyorlar bilemediğim şimdiki eğitim sisteminin içine koşarcasına. Arkalarından, keşke hiç büyümeseniz diye söylenerek, meltemin soluğunu ensemde hissederek, tempomu kalp ritmlerimi arttırarak koşu durumuna geçiyorum.
Ah o çocuklar, nasıl berbat bir dünyaya geldiklerinden habersiz güzel çocuklar... Aynı kıyafetlerin içinde, birbirlerine tıpa tıp benzeyen, eşit koşullarda nasıl da geçip gidiyorlar bilemediğim şimdiki eğitim sisteminin içine koşarcasına. Arkalarından, keşke hiç büyümeseniz diye söylenerek, meltemin soluğunu ensemde hissederek, tempomu kalp ritmlerimi arttırarak koşu durumuna geçiyorum.
Aynı dönüş yolu, aynı bakkal, aynı gazeteler, aynı susamlı simidimle on dördüncü kattaki balkonuma kuruluyorum. Kahvaltı yaparken gazetelere göz atıyor, simsiyah kalın puntolardan gözümü kaçırmaya çalışıyorum. Sonra, güzel mavinin tonlarında kendimi kaybedip, belleğime attığım kötü haberleri silmek için denize dalıyorum uzunca süre. Denizden yavaşça hayalimi çekip balkona döndüğümde, üçüncü fincan çayım bitmiş, ikinci sigarayı yakarken buluyorum kendimi.
Bir eylül daha böyle geçerken ve ben basit, doğal hayatıma düzenlice devam ederken, bir şeyler yazmaya, yeni şiirler karalamaya niyetleniyor ama yazamıyorum. Oysa yazmak, benim için nefes alıp vermek kadar önemli. Biliyorum. Yazamıyorum. Sonra yine düşünüyorum; bugüne kadar özgürce, içimden geldiğince karaladıklarımdan sadece kendime sorumluyum ve kimseye beğenilme kaygısı taşımadım. Ters düşündüğüm de oluyor bazen kendimi sorguladığım zaman:
"Madem ki insanoğlu bu varoluş içinde ölümlü; madem ki yalın, basit ve edebiyat yapma kargaşasından uzak olan yazılımlar ölümsüz; madem ki yazarlar öldükten on bin sene sonra yazılarının birileri tarafından bulunup, okunma olasılığı var; işte tam da sembolik ölümsüzlük budur diye düşündüğüm oluyor. Tıpkı Dostoyevski, Tolstoy, Sartre, Rousseau, Nietzsche, Neruda ve benzerleri için düşündüğüm gibi.."
Konuyu dağıttığımın farkındayım ama artık çok iyi biliyorum; bazen yazmak istemez mürekkep dolu bir kalem. Bilinmez ki, belki de el gitmez onu bir yönlendiren olmadan. Eski anayasanın 138. maddesi, yeni Anayasa ile kaldırılabilir mi gibi gereksiz bir sürü şey kafamın içini acımasızca kemiriyor. İşte son günlerde böyle kötü bir ruh halinde, kendimi kirlenmiş deniz siyaseti içinde çok çaresiz hissediyorum. Sanki birisi özgürlüğüme, bütün yaşama sevincime, hayal gücüme, iyimserliğime, beslendiğim hüzünlerime balyoz indirmiş gibi...Kırılgan, paramparça ve bir o kadar umutsuz...
Mehmet Osman Çağlar - 24 Eylül 2012
Bir eylül daha böyle geçerken ve ben basit, doğal hayatıma düzenlice devam ederken, bir şeyler yazmaya, yeni şiirler karalamaya niyetleniyor ama yazamıyorum. Oysa yazmak, benim için nefes alıp vermek kadar önemli. Biliyorum. Yazamıyorum. Sonra yine düşünüyorum; bugüne kadar özgürce, içimden geldiğince karaladıklarımdan sadece kendime sorumluyum ve kimseye beğenilme kaygısı taşımadım. Ters düşündüğüm de oluyor bazen kendimi sorguladığım zaman:
"Madem ki insanoğlu bu varoluş içinde ölümlü; madem ki yalın, basit ve edebiyat yapma kargaşasından uzak olan yazılımlar ölümsüz; madem ki yazarlar öldükten on bin sene sonra yazılarının birileri tarafından bulunup, okunma olasılığı var; işte tam da sembolik ölümsüzlük budur diye düşündüğüm oluyor. Tıpkı Dostoyevski, Tolstoy, Sartre, Rousseau, Nietzsche, Neruda ve benzerleri için düşündüğüm gibi.."
Konuyu dağıttığımın farkındayım ama artık çok iyi biliyorum; bazen yazmak istemez mürekkep dolu bir kalem. Bilinmez ki, belki de el gitmez onu bir yönlendiren olmadan. Eski anayasanın 138. maddesi, yeni Anayasa ile kaldırılabilir mi gibi gereksiz bir sürü şey kafamın içini acımasızca kemiriyor. İşte son günlerde böyle kötü bir ruh halinde, kendimi kirlenmiş deniz siyaseti içinde çok çaresiz hissediyorum. Sanki birisi özgürlüğüme, bütün yaşama sevincime, hayal gücüme, iyimserliğime, beslendiğim hüzünlerime balyoz indirmiş gibi...Kırılgan, paramparça ve bir o kadar umutsuz...
Mehmet Osman Çağlar - 24 Eylül 2012
Öncelikle sayfa tasarımınız çok güzel olmuş içim açıldı Sevgili Mehmet bey, yazınız yine çok anlamlı ve umut konusunda da haklısınız.(
YanıtlaSilTeşekkürler sevgili Dilek hanım. Keşke umut konusunda haksız olsam.
Sil
SilNe çok ortak noktayla birleşip- düşünüp ''yazamıyoruz ''
evet yazamaz olduk, içim tıkandı, beynim yavaşladı, isteksizlik dolandı her yanıma, arap saçı gibi hissediyorum kendimi..Çokçada KAPANA KISTIRILMIŞ :(
Oysa hiç böyle olmamıştım-K !!
Ama yazanlarımız -düşünenlerimiz ,kapatılıp susturuldukça,
Şanlı vatanseverlerimiz kalleşce tuzağa düşürüldükçe,
madalyalarıyla diri diri senelere gömüldükçe ,halk haksızlığa yenidikçe , dil suskun, el suskun.
Ama İNANALIM, İNANIYORUM Kİ ,
Şu değişmiş olan, aydınlık ' ferah yepyeni sayfanız gibi !
Herşey Yerli yerini bulacak !yerli yerine gelecek..yeniden yazılacak !
Özelliklede aklı selim olmayan kesim var ya, mümkünse sarsa sarsa, savura savura kendine getirmek boynumuzun borcu olsun..
Onları gerilerde bırakan Tüm yoz zihniyetlere de Yuh olsun..
Haketmiyor bu masum Anadolu insanları ,üzerlerinden oynanan böyle oyunları... :((
Haketmiyor vatanseverler bu hükümleri :(
Adalet er geç tecelli edecektir.
Bir Dut Masalı - nUnU ;
SilMaalesef yazdıklarınızın katılıyorum sevgili Nuray hanım. Her ne kadar aynı görüşlerde olsak ta toplumca kendimizi ifade etmekten yoksun bırakıldık.
Olmayan adaletin bir an önce tecelli etmesi hepimizin dilekleri... teşekkürler.
Sevgiler
Konuyu dağıtmamışsınız aslında..
YanıtlaSilHepimizin içinden geçenler aşağı yukarı bu şekilde. Kendimizi neyle avutmaya kalkarsak kalkalım dönüp dolaşıp zihnimize düşecek olanlar, belleğimizden asla silinmeyenler aynı.
Sonsuz bir boşluğa doğru ilerlediğimizi hissetmenin, gidişatın nereye varacağını bilememenin çaresizliği hiç bu kadar ağır çökmemişti üstümüze. Fakat ''her şeye rağmen'' içimizdeki umudu hiç kaybetmememiz gerektiğine inanıyorum.
Yazmak bugünü geleceğe not düşmektir Mehmet Bey...
Kaleminiz susmasın sakın...
Dostlukla...
Zeugma :
SilGidişatın nereye varamayacağını bilemediğimiz için yaşadığımız boşluk teşhisiniz son derece isabetli ve doğru sevgili Zeugma hanım.
Nuray hanım ve diğer dostların endişelerinin özü bundan kaynaklanmaktadır.
Teşekkür ederim.
Dostlukla...
Merhaba,
YanıtlaSilDenemenizi zevkle ve düşünerek okudum. Birkaç makale'yi, anıyı ve yazılmaya hazır şiiri bu denemeye sığdırdınızı gördüm. Tebrik ederim.
Hayırlı günler dileğiyle.
Sabahattin Gencal ;
SilMerhaba, hoş geldiniz sevgili Sabahattin bey. İltifatınız için teşekkür eder, iyi günler dileklerimle esenlikler dilerim.
Dostlukla...
Bloğunuzun yani hali çok iyi. Kolay okunuyor, aydınlık.
YanıtlaSilUmutsuzluk yok, tarihin her döneminde akıl, bilim, sanat kazandı, geçici yenilgiler olabilir ama yine akıl ve sanat kazanacak.
Yanlışlıkla, spamları sileyim derken son yorumları da silmişim, göremezseniz yanlış anlamayın. Dostlukla...
ali zafer sapci ;
SilDilekleriniz dileklerimdir sevgili Ali Zafer bey. Umutsuzluk yok olmamalı, o yok olursa hayallerimizde yok olur.
Spam konusunda daha önce dostlardan uyarı gelmişti, pc korsanları maalesef çok fazla, bir mail hesabımı bu yüzden kaybetmiştim.
Dostlukla...
Umut için ne kadar sussam, o kadar birikiyorum.
YanıtlaSilAsortik Krep ;
SilUmut ve sağduyu bugünler için çok önemli.
Sevgiler
YanıtlaSilHepimizde aynı kırgınlık görüyorum ki; aynı dolup taşma ama yazamama hali ve aynı cılız gelecek umudu. Hayır! demek isterdim umutsuzluk yok, olmamalı. Yeniden doğacağız külerimizden... Ama bugün de şehit haberleri yine balyoz gibi indi beynimize, yüreğimize. Umutsa, ufukta biryerlerde saklı. Kimbilir doğacaktır belki...
Sevgiler
Çınar ;
SilUmut dolu yorumunuza katılıyorum sevgili Nur hanım. Bir gün şehit haberlerinin, ölümlerin olmadığı ufukta güneşin yeniden doğuşunu bekliyoruz birlikte. Teşekkürler.
Sevgiler
Yurudugunuz yollarda yurumeyi ve susamli simitten de yemeyi isterdim suan..Gunesli gunler eksilmesin..
YanıtlaSilGönlünüzden geçenlerin ve güneşli günlerin daim olmasını dilerim.
Silmerhaba,
YanıtlaSilduyarlı insanların hemen hepsi aynı durumda bu aralar ...
oruç aruoba'nın yazmak ile ilgili şu sözleri belki size iyi gelir, kim bilir :)
.
Yazan kişi, bütün dünyayı karşısına
ama, aynı zamanda önüne alır: Yazmak, o zaman,
dünyanın içinde olmaktır.
Yani: yazmak, yaşamaktır.
Yazı, yaşamdır.
- Yaz, ki yaşayasın!
- Yaz, ki yaşayasın…
Kişi yazarken, hep anlar yazar : kalemin kağıt üzerinde
bıraktığı izlerin oluşma sürecinde kapsanan anlar: -
Bir çizgi, bir nokta, bir kıvrım : işte yaşam!
Çünkü gerçekten de böyle değil midir yaşam –
bir tümce gibi: Başlar, inişli-çıkışlı (bazen düz,bazen
kıvrımlı, bazen dönüşlü) bir yol kateder,
ve bir noktayla sona erer.
Oruç Aruoba / Yürüme
Merhaba,
SilHoş geldiniz uzunca bir süreden sonra sevgili Ayşe hanım.
Duyarlı insanlarımız için umudumuzu kaybetmiyor... kaybetmek istemiyoruz.
Oruç Aruoba'nın bu değerli paylaşımıyla yaptığınız katkınız için çok teşekkür ederim.:) Kendisi, sevdiğimiz bir felsefeci yazarımız.
Sevgiler
SANA UZUUUUN UZUN YAZMAK İSTİYORUM SEVGİLİ MEHMET.. YORUMLA İLGİSİ YOK.. SOHBET GİBİ. DERTLEŞMEK GİBİ!
YanıtlaSilSeni yazılarınla tanıyanlar, senin ne kadar düzgün bir karaktere sahip olduğunu anlamakta gecikmez.. Tutkunu bile biraz mahcup ve çokça kaliteli anlatan bir kalemsin sen.. Diyorsun ki, "belki de el gitmez onu bir yönlendiren olmadan".. sonra balyoz indirilen duygularının bin parça olmuş halini sunuyorsun!
Her ne kadar mecaz da içerse bu cümle, aslınsa sen, hislerin nadasa alınması gereken bir dönemdesin.. Ve, farkında olmadan devamlı olarak kayıt yapan beynin sana "yaz" komutu verinceye kadar sen, ilgini canlı tutacak sebepler bulmaya ve onları toplamaya devam edeceksin..
Kaç kere yaşadım bu dört dötlük ES'i bilsen sevgili Dostum..
Çok ama gerçekten çok isterdim 14.kat ya da 11 kat balkonunda Marmara ya da Akdeniz'i halı gibi serili seyrederken seninle sohbet etmeyi..
Sevgili Gülsen Hocam,
SilNe yaptınız siz böyle, bu kadar güzel iltifatlara hem layık değil, hem de alışık değilim. Bu güzel görüşleriniz, sizin dışa yansımanızdır. Çok teşekkür ederim size.
Bir gün, 14. kat veya 11. kat balkonunda denizi seyrederek ve sizi dinleyerek sohbet etmek benim için büyük bir onur olacak. Daha önce de bunu konuşmuştuk, en kısa süre içinde gerçekleşmesini dilerim.
Sevgi ve dostlukla her daim...
senin sayfanın sadeliğine imrenerek başlamıştım ben de sayfamı yenilemeye ama fazla süsledim galiba pek sadelikten eser kalmadı.. bazı yazı fontlarını adapte etrmeyi beceremedim mesela ayrıca blog listesindeki yazıların görünür olmamasını isterdim sadece başlıklar yeterli diye düşündüm onu da beceremedim.. tamamen yabancı gibiyim sisteme..
YanıtlaSilŞimdi senin yeni sayfana bir daha baktım.. ancak bu sefer beğenmedim !! :(( neden mi ? Manzara içimi kararttı ondan! Deniz hırçın olabilir... dalgalı olabilir... süt liman olabilir... ama kara bulutların görüntüsünde bırakmak denize haksızlık olur be sevgili Mehmet.. :) Kızmadın umarım.. ister oku ister sil... tercih senin.. ama o resmin senin ruh halini yansıttığını çok iyi bildiğim için değiştirmeni istedim. kusur ise affola!! ..