19 Eylül 2016 Pazartesi

HÜZÜNLÜ BELLEK - PAUL AUSTER (1)







"Ve geçmiş, kaçınılmaz olan, gitgide daha az anımsadıkça 'geçmiş' dediğimiz şey değil midir?" diye bir ünlünün betimlemesini okumuştum geçmişte. Ve ilginçtir, o an ne düşündüğümü, neden not aldığımı anımsamıyorum. 


*

Amerikan edebiyatını öteden beri kabaca iki ana kola ayırarak değerlendirmek âdet olmuştur. Avrupa geleneğine bağlı edebiyat ve Amerika'nın yarattığı edebiyat. Bu ayrıma özellikle akademisyenler sıkı sıkıya sahip çıkar. Yıllar önce M.E. Coindreau şöyle yazmıştı: "Birinci sınıf Amerikan yazarları edebiyat dünyasına sağlam bir şekilde yerleşmek için, Montparnesse'in yardımına gereksinim duyamamışlardır. Ne Dreiser, ne Sinclair Lewis, ne Dos Passos, ne Caldwell, ne Farrell ve ne de Steinbeck Paris barlarının müdavimi oldular. Onların yapıtları Amerikan toprağında doğdu, halis memleket havasıyla beslendi."


W.D. Howells ise, "hayatın gülen tarafı Amerikalıdır" derken, bir ayağı Avrupa'da Henry Miller, Amerika'yı yaftalamakta gecikmeyecektir: "Klimalı Karabasan"(The Air- Connditioned Nightmare, 1945). Özellikle I. Dünya Savaşı sonrası yıllarda Paris, Amerikalı yazarların başkentidir.


Paul Auster'ın yapıtlarında, Varoluşçuluk ile 19. yüzyıl Amerikan Transandantalizm'in (deneyüstücülük) karışımını görünce, bu iki ayrı kolun birbirine sarılışından söz edebiliriz. Ama Amerika'da sorunlar bitmiyor. R.Carver, "Yazmak Üstüne" başlıklı denemesinde şunu söyler: "John Barth, on yıl kadar önce yazarlık derslerinde öğrencilerinin çoğunun 'biçimsel yenilikler' peşinde koştuğunu, ama şimdilerde bunun böyle olmaktan çıktığını söylüyordu. Yazarların 1980'lerde anne-baba romanları yazmaya başlayacaklarına bir parça üzülür gibiydi." İlginçtir, Paul Auster'in ilk kitabı "Görünmez Bir Adamın Portresi", babası Samuel Auster üzerine bir anı kitaptır. Bu kitap daha sonra ilk romanı Yalnızlığın Keşfi'nin ilk bölümünü oluşturacaktır.


Her ne kadar P. Auster, günümüz Amerikan romancılığının en parlak yazarlarından biri olarak anılsa da, yaklaşık yirmi dile çevrilen kitaplarının daha çok Avrupa'da revaçta olduğu da ayrı bir gerçek.


1947 Newark doğumlu P.Auster, 1970'te bir petrol tankerinde altı ay çalışır, aynı yıl Fransa'ya gider. Dört yıl kaldığı Fransa'da şiir ve çeviriyle uğraşır. New York'a döndüğünde ilk iş olarak şiirlerini dört ayrı cilt halinde yayımlar ama ses getirmez.


Auster'in sade ve süssüz yaşamının dönüm noktası, romanlarındaki deyimle "şansının açıldığı" yıl 1979'dur. Babası ölür, evliliği biter, babasından kalan mirasla kendini yazmaya verir. Şans bunun neresinde demeyin; küçük bir oğlu, berbat bir evliliği ve kıt geliri ile yaşama mücadelesi veren yazar, bu sorunlarından bir anda kurtulur ve mirasa konar. Eh, kendini yazmaya adamış biri için, büyük bir şans sayılabilir bu: "Çünkü belleğin çalışması ancak yalnızlığın karanlığında başlayabilir." (Yalnızlığın Keşfi)


-devam edecek-


6 yorum:

  1. Yazarların yazarlık öyküleri gerçek birer roman tadında.

    YanıtlaSil
  2. Yaşanmışlıklardan kurgulandığı için olsa gerek.

    YanıtlaSil
  3. Süper bir biyografik öykü. Teşekkürler. İyi geceler.

    YanıtlaSil
  4. Devam edecek. Teşekkürlerimle iyi geceler.

    YanıtlaSil
  5. İyi yazarlar hep mi iyi olmayan hayatlardan kök salmış

    YanıtlaSil
  6. Haklısınız, çok göreceli bir konu.

    YanıtlaSil