25 Eylül 2016 Pazar

HÜZÜNLÜ BELLEK - PAUL AUSTER





"Ve geçmiş, kaçınılmaz olan, gitgide daha az anımsadıkça 'geçmiş' dediğimiz şey değil midir?" diye bir ünlünün betimlemesini okumuştum geçmişte. Ve ilginçtir, o an ne düşündüğümü, neden not aldığımı anımsamıyorum.

*

Amerikan edebiyatını öteden beri kabaca iki ana kola ayırarak değerlendirmek âdet olmuştur. Avrupa geleneğine bağlı edebiyat ve Amerika'nın yarattığı edebiyat. Bu ayrıma özellikle akademisyenler sıkı sıkıya sahip çıkar. Yıllar önce M.E. Coindreau şöyle yazmıştı: "Birinci sınıf Amerikan yazarları edebiyat dünyasına sağlam bir şekilde yerleşmek için, Montparnesse'in yardımına gereksinim duyamamışlardır. Ne Dreiser, ne Sinclair Lewis, ne Dos Passos, ne Caldwell, ne Farrell ve ne de Steinbeck Paris barlarının müdavimi oldular. Onların yapıtları Amerikan toprağında doğdu, halis memleket havasıyla beslendi."


W.D. Howells ise, "hayatın gülen tarafı Amerikalıdır" derken, bir ayağı Avrupa'da Henry Miller, Amerika'yı yaftalamakta gecikmeyecektir: "Klimalı Karabasan"(The Air- Connditioned Nightmare, 1945). Özellikle I. Dünya Savaşı sonrası yıllarda Paris, Amerikalı yazarların başkentidir.


Paul Auster'ın yapıtlarında, Varoluşçuluk ile 19. yüzyıl Amerikan Transandantalizm'in (deneyüstücülük) karışımını görünce, bu iki ayrı kolun birbirine sarılışından söz edebiliriz. Ama Amerika'da sorunlar bitmiyor. R.Carver, "Yazmak Üstüne" başlıklı denemesinde şunu söyler: "John Barth, on yıl kadar önce yazarlık derslerinde öğrencilerinin çoğunun 'biçimsel yenilikler' peşinde koştuğunu, ama şimdilerde bunun böyle olmaktan çıktığını söylüyordu. Yazarların 1980'lerde anne-baba romanları yazmaya başlayacaklarına bir parça üzülür gibiydi." İlginçtir, Paul Auster'in ilk kitabı "Görünmez Bir Adamın Portresi", babası Samuel Auster üzerine bir anı kitaptır. Bu kitap daha sonra ilk romanı Yalnızlığın Keşfi'nin ilk bölümünü oluşturacaktır.


Her ne kadar P. Auster, günümüz Amerikan romancılığının en parlak yazarlarından biri olarak anılsa da, yaklaşık yirmi dile çevrilen kitaplarının daha çok Avrupa'da revaçta olduğu da ayrı bir gerçek.


1947 Newark doğumlu P.Auster, 1970'te bir petrol tankerinde altı ay çalışır, aynı yıl Fransa'ya gider. Dört yıl kaldığı Fransa'da şiir ve çeviriyle uğraşır. New York'a döndüğünde ilk iş olarak şiirlerini dört ayrı cilt halinde yayımlar ama ses getirmez.


Auster'in sade ve süssüz yaşamının dönüm noktası, romanlarındaki deyimle "şansının açıldığı" yıl 1979'dur. Babası ölür, evliliği biter, babasından kalan mirasla kendini yazmaya verir. Şans bunun neresinde demeyin; küçük bir oğlu, berbat bir evliliği ve kıt geliri ile yaşama mücadelesi veren yazar, bu sorunlarından bir anda kurtulur ve mirasa konar. Eh, kendini yazmaya adamış biri için, büyük bir şans sayılabilir bu: "Çünkü belleğin çalışması ancak yalnızlığın karanlığında başlayabilir." (Yalnızlığın Keşfi)


*

Yazarın, Yükseklik Korkusu (Bay Vertigo), 1995 yıl sonunda Türkçeye çevrildi. Böylece, o tarihte Türkçedeki romanlarının sayısı ona çıktı. Daha birçok kitap vadeden bu " Velûd" yazanın külliyatı elimizin altında, daha çok okuyacak-larımız var, diyebiliriz.


Auster'ın kahramanları (anlatıcıları) düşüncelerini, konuşmalarını özlü sözlerle, esprili deyimler ve benzetmelerle bezemeye can atarlar. Yarı amerikan gevezeliği, yarı Hint fakiri gibi suskun, yarı Avrupa dalgınlığı içinde buluruz onları. Örneğin Yükseklik Korkusu'nda bize hayat hikâyesini anlatan Walter Claireborne Rawley (ona kısaca Walt denir, daha sonra Bay Vertigo olacaktır.), Neler yumurtlamaz ki. Ukala, uyanık bir sokak çocuğu iken giderek bir külhanbeyi olur; yaşlandığında hüzünlü bir bellektir artık. Tam da "hayatım roman" diyen cinsten; o romanı okuyoruz zaten.


"Hiçliğin" altını iyice çizen, gerçekçi bir anlatımı vardır Vertigo'nun. 1920'li, '30'lu yılların Amerikası beylik deyimle, tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilir. "Kırık bir aşk hikâyesi" de eşlik eder romana; ince hastalık, intihar, intikam ve mafya... Hepsi bu romanda.


Walt, Yehudi Usta'nın velayeti ve terbiyesi altında yetişir. Boşlukta yürümeyi ve gösteri yapmayı öğrenen Walt, Harika Çocuk unvanlarıyla tüm Amerika'yı hayretler içinde bırakır. ancak bu gösteriler iki yıl sürer, 14 yaşına geldiğinde ergenlik bütün hayallerini yıkar. Ergenlik, yerçekimi ve vertigo demektir. Bir yaştan sonra yerçekimine karşı durulamaz, felsefi bir sorundur bu aynı zamanda. Daha ilk sayfada Walt itiraf eder; "Yehudi Usta'nın beni seçmesinin nedeni, çocukların içinde en ufağı, en pisi, en sefili olmamdı. 'Senin hayvandan farkın yok,' demişti bana, 'tam anlamıyla bir hiçsin.' "


Bir Macar Yahudisi olan Yehudi Usta'nın babası ve büyükbabası hahamlık yapmıştır. Spinoza'nın kitabı elinden düşmeyen, Hint felsefesiyle ilgilenmiş 46 yaşında bir bilgedir Yehudi Usta. (Yeri gelmişken, Auster'ın; babasının ilk nesil Yahudi göçmenlerinden olduğunu, ayrıca kendisinin Bay Vertigo'yu yazdığı sıralarda tam da 46 yaşında olduğunu anımsatayım.)


Spinoza'nın Etika'sı şöyle anılır; "Ustaya, neden durmadan aynı kitabı incelediğini sorduğumda bana, 'Asla derinliğine inemediğim için,' demişti. 'Ne kadar derinine insen bir o kadar şey daha oluyor önünde, ne kadar çok şey olursa da okumak o kadar çok zaman alıyor.'


'Büyülü bir kitap,' dedim. 'Asla tükenip bitmiyor.'
'Haklısın ufaklık. Tükenmiyor. Şarabını bitirip kadehi masanın üzerine bırakıyorsun, elini yeniden kadehine uzattığında bir de bakıyorsun ki yeniden dolu vermiş.' "


P.Auster, Ay Sarayı, Leviathan ve Yükseklik Korkusu'nda otobiyografik yöntemi ustaca kullanıyor. Özellikle Yükseklik Korkusu'nda, otobiyografik yöntem içinde ikili bakışı uygulayarak, anlatıcının hem olayları yaşadığı sıradaki kişiliğini, hem de anlatırkenki kişiliğini aktarıyor. Bu ikili bakışın çakıştığı noktalarda roman, okura keyif verici bir ivme kazanıyor. Okur, romanın içine çekilerek, üçüncü bir bakışla, metni tamamlıyor.


Joseph Conrad, Karanlığın Yüreği ve Gençlik: Bir Anlatı ve İki Başka Öykü adlı romanlarında, otobiyografik yöntemin olanaklarını genişletmişti. Auster de Yükseklik Korkusu'nda bu başarıyı gösteriyor. Yine de bu yöntemde roman tek kişi üzerinde yürüdüğünden bakış açısı dardır. Bu yüzden birçok modern romancı pek itibar etmez otobiyografik anlatıma. Çünkü bu "sürekleyici" anlatımda, yazarın, okurundan istediği salt "dikkat" tir; rahatça uzan ve kendini satırların kucağına bırak... Çoğul / postmodern okumalar kapı dışarı!


*


Yükseklik Korkusu'nda Walt, yapacağı gösteri için, Yahudi Usta'yla takışır ; '' Bence çağcıl bir şeyin peşindeyim, düzgün, anlaşılabilir ve dolaysız bir şeyin ..'' der. Anlaşılan Auster de aynı şeyin peşinde: John Barth üzüledursun ! 


Şans, rastlantı, karar vermek, geçmişe dönüp bakmak, anılar... Auster'in insanlarının, daha doğrusu romanlarının ana dokusunu oluşturur. Tuhaf bir aymazlı, şaşkınlık, umarsızlık ve ne yapacağını bilememe içindedirler bu insanlar. Geçmişleri belirsizdir ya da acılı, bu yüzden de günlük yaşam içinde ayakta durmaya, güçleri yettiğince olayları denetlemeye çabalarken sürekli bir boşluk ve çelişkiden kurtulamazlar. Yaşadıkları anı biraz olsun anlamlandırmak, yarına zayıf da olsa bir ışık tutabilmek için geçmişlerini karıştırıp dururlar . Bir yerde, kendi kendilerinin hafiyesi kesilirler, kaçınılmaz bir yazgıyla. Geçmiş ''her şey'' dir.


Araba, hız ve ölümdür. Arabanın hızı geçmişten kurtulmaya yetmez. Walt'la Yehudi Usta, kazandıkları parayla yeni bir hayata doğru hızla Amerikan çölünde yol alırken geçmiş (Walt'ın , daha önce iki kez ondan kurtulmak zorunda kaldığı dayısı ) yollarını keser. Yehudi Usta ölür. Daha önce de Usta'nın uzatmalı sevgilisi Bayan Witherspoon hız yaparken Walt altına eder. Şans Müziği adlı romanda, bir gece sonuna kadar açılmış bir teyple son hızda giden otomobil devrilir. Auster'in yine bir başka romanında kahramanımız, elindeki parayı arabaya yatırır ve depoyu ağzına kadar doldurarak geçmişini araştırmaya çıkar .Biraz para ve bir araba, bu insanların elde edebildiği en büyük nimettir


Auster'in, yer yer bir ağıta dönüşen karamsar romanlarında, korku ve ümit, arzu ve düşkırıklığı yan yana yaşanır. Özünde ''iyi'' insanlardır, hep ''haklı''dırlar ama bu, dünyadaki yerlerini iyileştirmeye yetmez. Belki bir ''rastlantı'' sonucu ''şans''ları açılır , ''işler yolunda'' gider. Geçicidir tabii ... Yaşam, durmaksızın cilve yapar, oyununu sürdürür; yapacak bir şey yoktur. Yazgıya karşı çıkmak da kimi insanların yazgısı olur.


Auster'in, bu ''sürükleyici'' denebilecek romanlarından hiçbirinde ''mutlu son '' yoktur. Ölüm ya da içe kapanmayla biterler. İnsanlar sürekli ellerindeki parayla hesaplarlar, anlatıcılar, ''...yetecek kadar param vardı'' türünden söz ederler. Bir şeyler elde edilir, başarının sevincin doruklarına varılır, sonra her şey sıfırlanır. Yehudi Usta'nın dediği gibi : ''Eh n'apalım, haydan gelen huya gider, ne dersin Walt?'' 



Mutluluk ve huzur yoktur, olsa olsa küçük başarılar, anlık sevinçler vardır. Zaten sürekli mutluluk da -olsa bile- mutsuzlukların en büyüğü olurdu. Auster, bu karamsar tablonun altına, hüzün verici bir lirizm yayar, bir şarkı gibi :''Ustayı yeniden gördüğümde sevindim mi ? Hem de nasıl. Kollarını açıp iki yana beni uzun uzun kucakladığında yüreğim sevinçten çılgınca çarptı mı ? Evet, yüreğim çılgınca çarptı. Şanslı olduğumuz için sevinçten ağladık mı? Elbette ağladık. Kahkahalar atıp kutladık, hoplayıp zıpladık mı ? Hepsini yaptık, hatta daha fazlasını da.''(s.136) 


Ölümün, kendi ölümlülüklerinin farkında, artı ve eksi -nedir ki?- sonsuzlukla başarı dönmüş, geçmişlerini sorgulayarak yaşayan insanlar görürüz Auster'in romanlarında. Aklımızı başımıza toplamaktan acizizdir, çünkü yaşam, aklın karşısındadır. Her ikisine karşı koymanın imkanı pek yoktur. Kısacası, yeryüzü insan için tekinsiz bir yerdir. Ama insan, ancak bu gerilimleri yaşayarak varoluşuna bir dayanak arayabilir. Pek çoğunun dediği gibi, yaşam umarsız bir hastalıktır; ilaç almayı unutma! 



(''Yolda olmak isterdim bir çingene/Arabası gibi hüzünle'' Melih Cevdet Anday) 



TÜRKÇEDE AUSTER:


1) Yalnızlığın Keşfi ( İ. Özdemir , 1991 Can Yay. ) ..2) Cam Kent / New York Üçlemesi 1 ( Y.Eradam, 1993 Metis Yay.) 
3) Hayaletler / New York Üçlemesi 2 ( F.Özgüven , 1993 Metris Yay.) 

4) Kilitli Oda / New York Üçlemesi 3 ( Y.Eradam, 1993 Metris Yay.)

5) Son Şeyler Ülkesinde ( A.İlkin , 1992 Can Yay. ) .. 6) Ay Sarayı ( S. Selvi, 1991 Can Yay. ) .. 7) Şans Müziği ( S. Selvi , 1993 Can Yay. ) .. 8) Leviathan ( S. Selvi , 1994 Can Yay.) .. 9) Kırmızı Defter ( M .H Göle , 1993 Can Yay.) 10) Yükseklik Korkusu (Vertigo) (İ.Özdemir, 1995 Can Yay.) .. 11) Duvar Yazısı Seçme Şiirler .. 12) Kış Günlüğü  13) Sunset Park ..14) Köşeye Kıstırmak 

15) Lulu Köprüde ..16) Yazı Odasında Yolculuklar .. 17) Şimdi ve Burada - Mektuplar .. 18) Duman Surat Mosmor .. 19) Brooklyn Çılgınlıkları .. 20) Yanılsamalar Kitabı .. 21) Timbuktu 22) Karanlıktaki Adam .. 23) Cebi Delik .. 24) New York Üçlemesi .. 25) Kehanet Gecesi 26) İç Dünyamdan Notlar 

27) Kaybolmalar


---


Mehmet Osman Çağlar
Eylül, 2016


- Kaynaklar kullanılmıştır -

.

2 yorum:

  1. Detaylı anlatım için teşekkürler. Okulda Amerikan edebiyatından epeyce okumuştuk. Pek gerilere gitmeyen bir edebiyat. Kuruluşu kadar tabii tarihi.

    İngiliz edebiyatı ile aynı dilden olsa da İngiliz edebiyatını okumak galiba daha çok tercih ediliyor.

    Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız. Edebiyatta İngiliz ve Rus klasikleri daha çok revaçta. Gerçi hepsinin karışımıdır Amerikan edebiyatı.

      Yorumunuza teşekkür eder, güzel bir hafta dilerim.

      Sil